TOPLUMSAL YAŞAMDA ŞİDDET VE TRAVMA
Akademik, Travma, Psiko-sosyal, Ayrımcılık, Psiko-politik, Şiddet, İşkence
10-15 dakikalık ücretsiz öngörüşme randevusu almak için iletişim
formunu kullanabilir veya doğrudan telefon ile mesaj gönderebilirsiniz.
Öne Çıkan Yazılar
KONDA’nın her ay gerçekleştirdiği Barometre araştırmalarının Ocak 2017’de “Toplumsal Yaşamda Şiddet ve Travma” ana teması altında yapılanına ben ve o zaman Yüksek Lisans tez öğrencim, şimdi meslekdaşım Uzm. Psk. Tuğçe Çetin Ertekin “uzman desteği” sağlamıştık. Hem soruların tasarlanmasında hem de raporun bazı kısımlarının yazımında katkı sunmuştuk. Şimdi ise KONDA bu raporu tüm kamuoyunun erişimine açmış bulunuyor. Başta Bekir Ağırdır olmak üzere tüm KONDA ekibine bu araştırmaya verdikleri destekten ötürü çok teşekkür ederiz.
Raporun bizim yazdığımız iki bölümünü aşağıda, tümünü ise burada okuyabilirsiniz.
***
2. TOPLUMSAL YAŞAMDA ŞİDDET VE TRAVMA
2.1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Yrd. Doç. Murat Paker & Psk. Tuğçe Çetin Ertekin
İnsanlık tarihi insanın insana ve doğaya uyguladığı sayısız şiddet örnekleriyle doludur ve bu şiddet farklı yöntem ve tekniklerle, farklı amaçlar uğruna devam etmektedir. Şiddet kimi zaman, kişilerarası ilişkilerde kimi zaman toplumsal ilişkilerde fakat hep bir iktidar aracı olarak farklı kılıklarda var olagelmiştir.
Türkiye de öteden beri, işkence, iç-savaş, politik cinayetler, terör saldırıları, zorunlu göç, darbe girişimleri gibi politik şiddetin değişik türleriyle iç içe yaşayan bir toplum. Son bir buçuk yıl içinde ise bu politik şiddet dalgasının iyice kabarmasına, yaygınlaşmasına ve toplumun çok geniş kesimlerini olumsuz bir biçimde etkilemesine tanık oluyoruz. Her an her yerde olabilirmiş izlenimi veren terör saldırıları toplumun tüm kesimlerini tedirgin ediyor.
Politik şiddet, tabii ki şiddet türlerinin sadece bir tanesi. Değişik şiddet türlerinin birbirlerini etkilediklerini ve beslediklerini düşünmek mümkün. Hem politik şiddetin neden bu kadar yaygın ve kronik olduğunu anlamak bakımından, hem de genel olarak şiddet ve etkileriyle nasıl baş edebileceğimizi düşünmek bakımından, Türkiye toplumunun değişik şiddet türlerine ne derece maruz kaldığını araştırmanın çok önemli olduğunu düşündük. Bu konu, hem yaşananların açıkça anlaşılıp tespit edilmesi, hem ülke genelinde gerçekleşen çeşitli şiddet olaylarının ve insanların buna dair tutumunun ve deneyimlerinin büyük bir resminin çekilmesi, hem de devletin bu konudaki sosyal politikasını tartışmak ve geliştirmek bakımından çok yönlü bir önem taşıyor.
Dünyada da Türkiye’de de toplumlar değişik derecelerde de olsa çok geniş bir şiddet yelpazesi içinde yaşıyorlar. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2002 yılında yayınladığı küresel şiddet raporunda, şiddet nedeniyle her yıl 1,6 milyon insanın hayatını kaybettiği, sayısız insanın fiziksel ve / veya psikolojik olarak yaralandığı ve şiddetin çok ciddi bir toplum sağlığı problemi olduğu belirtiliyor (WHO, 2002). 2002’den beri durumun ciddiyet derecesinin daha da artmış olduğu ortada.
ŞİDDETİN TANIMI
Dünya Sağlık Örgütü’nün (2002) kapsamlı şiddet tanımında şu bileşenler yer almaktadır:
a. Fiziksel güç veya iktidarın,
b. Tehdit olarak veya gerçekten,
c. Kişinin kendisine veya başka birine veya bir grup insana ya da topluluğa yönelik olarak,
d. Yaralanmaya, ölüme, psikolojik tahribata, gelişim bozukluğuna veya yoksunluğa yol açacak veya yüksek derecede bu ihtimalleri taşıyan biçimde,
e. Kasti kullanımı.
ŞİDDET TİPLERİ
Dünya Sağlık Örgütü’nün (2002) değindiğimiz çalışmasına göre, şiddet tipleri aşağıdaki gibi
sınıflandırılıyor:
A. Kendine yönelik şiddet
a. İntihar
b. Öz-tahribat (Kendine zarar verme)
B. Kişiler-arası şiddet
a. Aile ve eşten kaynaklanan
i. Çocuklara yönelik şiddet
ii. Eşlere yönelik şiddet
iii. İleri yaştakilere yönelik şiddet
b. Toplumdan kaynaklanan
i. Tanıdıklara yönelik şiddet
ii. Yabancılara yönelik şiddet
C. Kolektif şiddet
a. Sosyal şiddet
b. Politik şiddet
c. Ekonomik şiddet
Bütün bu şiddet tipleri ayrıca a) fiziksel, b) psikolojik, c) cinsel ve d) yoksunluk / ihmal şeklinde dört ayrı katmanda değerlendiriliyorlar. Böylece toplam 38 değişik şiddet kategorisi oluşturulmuş oluyor.
YÖNTEMSEL SORUNLAR
İnsanlara “hayatları boyunca şu veya bu olaya maruz kalıp kalmadıklarını” sorduğumuzda, ister istemez hafıza kapasitelerine ve hatırladıkları anıları soran kişiyle paylaşmaya niyetleri olup olmamasına bağlı olarak cevaplar alıyoruz. İnsanlar nelere maruz kaldıklarını tam hatırlamayabileceklerinden ve / veya hatırladıkları anıları o anda paylaşmayı uygun bulmayabileceğinden, bu tür çalışmalarda nesnel bir ölçüm yapmak oldukça zor oluyor. Bu sebeple, her bir katılımcıyla kısa zamanlarda görüşme yapılan geniş örneklemli çalışmalarda genellikle gerçekte olduğundan çok daha düşük sıklık oranları elde ediyoruz. Bu problemi gidermenin bir yolu da daha az katılımcıyla, çok daha uzun zaman geçirip güven duygusunu arttırarak katılımcıların hem hatırlama kapasitelerini hem de hatırladıklarını paylaşma niyetlerini arttırmak olabilir. Ama o zaman da temsili ve geniş örneklemlerin kullanılmasından vazgeçmek gerekiyor.
Epidemiyolojik çalışmalar olarak da adlandırılan, temsili ve geniş örneklemlerin kullanıldığı ve anket tarzı yapılandırılmış çalışmalarda genellikle şiddet olaylarına maruz kalma sıklıklarının gerçekte olduğundan daha düşük çıktığı daha önce yapılan birçok karşılaştırmalı çalışmada da belirtilmiştir (Mills ve ark., 2011). Şiddet olayları gibi mahremiyet dozu yüksek ve dolayısıyla ciddi bir güven ilişkisi tesis edilememiş bir anketörle paylaşılması pek kolay olmayan olayların sıklığını araştırırken kaçınılmaz olarak karşımıza çıkan bir meseledir bu.
Diğer metodolojik zorluklar arasında, şiddet olayları listesinin ne kadar dar ya da geniş tutulacağı meselesi vardır. Listeyi çok geniş tutmanın anketi uygulanamaz hale getirme gibi pratik zorlukları varken, listeyi dar tutmanın da şiddet olayı sıklık oranlarını gerçekte olduğundan daha düşük çıkardığı belirtilmiştir (Mills ve ark., 2011).
Ayrıca şiddet olayı soruları ne kadar spesifik / ayrıntılı bir şekilde sorulursa, sıklık oranları gerçeğe o kadar yakın çıkmakta, genel düzeyde sorulan sorularda yine sıklık oranları düşük çıkmaktadır (Mills ve ark., 2011).
KONDA BAROMETRESİ ARAŞTIRMASI
Biz de KONDA ile birlikte oluşturduğumuz bu araştırmada Türkiye toplumunu temsil eden geniş bir örneklem üzerinde değişik şiddet tiplerine maruz kalma sıklıklarını saptamak istedik. Bir yandan geniş bir şiddet tipi yelpazesini kapsamak gerekiyordu, ama öte yandan da bunun Türkiye’nin hemen her yerinde yüz yüze görüşme yapan anketörler aracılığıyla, katılımcılarla sınırlı süreli bir temasta sorulabilir sorular olması gerekiyordu. Bütün bu faktörleri dikkate alarak onbir şiddet tipini ve bu şiddet olaylarının kim tarafından veya hangi ortamda gerçekleştirildiğini sorgulamaya karar verdik:
1. Eğitim hakkının engellenmesi (ve failin kim olduğu)
2. Gelirine / parasına el konması (ve failin kim olduğu)
3. Aşağılanma / dışlanma (ve failin kim olduğu)
4. Sosyal medya veya telefon gibi diğer kanallardan ısrarla rahatsız edilme (ve failin kim olduğu)
5. Dövülme, zarar verilme, öldürülme tehdidi (ve failin kim olduğu)
6. Dayak yeme (tokatlanma, itilme, tekmelenme vb.) (ve failin kim olduğu)
7. Ateşli veya ateşsiz (bıçak gibi) silahlarla yaralanma (ve failin kim olduğu)
8. İşkence (sopa ile dayak, falaka, askı, elektrik vb.) (ve failin kim olduğu)
9. Sözle sarkıntılık / laf atılma (ve nerede gerçekleştiği)
10. İstenmeyen cinsel davranış (ve nerede gerçekleştiği)
11. Sosyal kimlik nedeniyle ayrımcılık ve baskı (ve nerede gerçekleştiği)
Ek olarak, bu şiddet olaylarına maruz kaldığını söyleyen katılımcılara, her bir olay için öznel etkilenme düzeyleri (1-5 aralıklı bir ölçekle) soruldu. Böylesi bir şiddet tipi kataloğuyla, kendine yönelik şiddet hariç, bütün ana şiddet kategorilerini, çok fazla ayrıntıya giremeden de olsa, kapsamış olduk.
AMAÇ
a. Farklı şiddet türlerinin yaygınlığını ortaya koymak,
b. Türkiye toplumundaki farklı sosyo-kültürel konumların şiddetin değişik türlerine maruz kalma ve etkilenme risklerini araştırmak,
c. Şiddete ve etkilerine yönelik en kırılgan sosyal grupları saptamak,
d. Toplumda şiddete karşı mücadelede oluşturulabilecek sosyal politikalara yönelik başlangıç düzeyinde bir veri seti oluşturmak.
KAYNAKÇA
Mills, K., McFarlane, A., Slade, T., Creamer, M., Silove, D., Teesson, M. and Bryant, R. (2011). Assessing the Prevalence of Trauma Exposure in Epidemiological Surveys. Australian & New Zealand Journal of Psychiatry, 45(5), s.407-415.
WHO (2002). World Report on Violence and Health: Summary. Geneva: World Health Organization Publications.
***
2.8. TÜRKİYE TOPLUMUNDA ŞİDDET OLAYLARINA MARUZ KALMA SIKLIKLARI (SONUÇLARIN ÖZET DEĞERLENDİRMESİ)
Yrd. Doç. Murat Paker & Psk. Tuğçe Çetin Ertekin
ŞİDDET TİPLERİNİN YAYGINLIĞI
Araştırma bulgularımıza göre Türkiye toplumunun yaklaşık yarısı soruşturduğumuz 11 şiddet türünden en azından birine maruz kalmış olduğunu belirtti. En sık maruz kalınan şiddet türü %27 ile dayaktı. Sonra sırasıyla sözle sarkıntılık (%18), eğitimin engellenmesi (%14), aşağılanma / dışlanma (%13), sosyal medya veya telefon gibi kanallar üzerinden ısrarlı takip ve rahatsız edilme (%12), sosyal (ulusal, etnik, dini veya cinsiyet) kimlik nedeniyle ayrımcılık ve baskı (%11), dövülme / öldürülme tehdidi (%7), gelire el konma (%7), ateşli / ateşsiz silahlarla yaralanma (%4), cinsel taciz (%3) ve işkence (%2) geliyordu.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, kavramsal çerçeve bölümünde belirttiğimiz nedenlerle gerçek sıklık oranlarının bu araştırmada çıkan oranlardan 1-2 kat daha yüksek olması çok muhtemeldir. Ama yine de bu bulgular Türkiye toplumunda şiddetin yaygınlığı ve tiplerin dağılımı açısından güçlü bir izlenim vermektedirler. Bir fikir vermesi açısından, araştırmamızda en az sıklıkla, %2 ile, maruz kalındığı söylenen işkence travmasına baktığımızda, Türkiye’nin yetişkin 55 milyon nüfusunun 1,1 milyonunun işkence mağduru olduğunu açıkça söyleyebildiğini belirtmememiz gerekir. Buradan yola çıkarak gerçek işkence mağduru sayısının 2-3 milyon arasında tahmin etmek mümkündür. Aynı hesabı en sık görülen şiddet tipi olan dayağa uyguladığımızda, 55 milyonluk yetişkin nüfusun 15 milyonu dayak yediğini açıkça belirtmektedir.
Toplumun yarısı, sorgulanan 11 şiddet türünden en azından birine doğrudan maruz kaldığını belirtmiştir. Bu şiddet mağdurlarının, şiddetten dolaylı olarak etkilenen yatay ve dikey yakınları da vardır. Yatay düzlemde yakınlar, mağdur ile yakın temas yaşayan aile üyeleri, akrabalar ve arkadaşlardır. Dikey düzlemde yakınlar ise, kuşaklar-arası geçiş üzerinden şiddetin etkilerinin aktarıldığı sonraki kuşaklardır (çocuklar, torunlar).
Dolaylı etkileri de hesaba kattığımızda, Türkiye toplumunun şiddetle sarmalanmış bir toplum olduğunu belirtmek abartı olmayacaktır. Şiddetin Türkiye’de çok ciddi bir toplum sağlığı problemi olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
ŞİDDET TÜRLERİNİN ÖZNEL PSİKOLOJİK AĞIRLIĞI
Değişik şiddet türlerinden mağdurların öznel psikolojik olarak ne kadar etkilendiklerine baktığımızda sıklık olarak en az görülen işkencenin (5 üzerinden 3,89 ile) en ağır etkiyi yarattığını görüyoruz. Onu sırasıyla cinsel taciz (3,56), eğitimin engellenmesi (3,50), aşağılanma / dışlanma (3,27), sosyal kimliğe ayrımcılık / baskı (3,25), gelire el konması (2,93), dövülme / öldürülme tehdidi (2,76), sözlü sarkıntılık (2,49), sosyal medyada rahatsız edilme (2,42), silahla yaralanma (2,34), dayak (2,32) takip ediyor.
İşkence ve cinsel tacizin öznel etki açısından ilk iki sırayı alması şaşırtıcı değil. Onların hemen ardından eğitimin engellenmesinin gelmesi bu sosyal şiddet türünün toplumumuzda çok ciddi bir yara olduğunu ortaya koyuyor. Silahla yaralama ve dayak türlerinin son iki sırayı alması ise belki de bu şiddet türlerinin görece sıradanlaşmışlığına bir işaret olarak yorumlanabilir.
Araştırmanın bulgularına göre, en yüksek psikolojik etki eşlerden kaynaklanan şiddette, ikinci sırada annelerden ve üçüncü sırada babalardan kaynaklanan şiddette gözlenmiştir. Şiddetin kaynağı diğer kişilerse psikolojik etkilenme düzeyi genel olarak daha düşük olmaktadır. Bu sonuçlar, şiddet olaylarından psikolojik olarak etkilenme düzeyinin hem failin kişiye ilişkisel olarak yakınlığı ile hem de şiddet olayının yaşandığı mekâna göre değiştiğini göstermektedir. Fail ilişkisel olarak yakınlaştıkça ve şiddetin sebepleri toplumsal olarak açıklanabilecek bir sıradanlıktan çıktıkça deneyimlenen şiddetin psikolojik etkisi daha da artıyor diyebiliriz. Babadan görülen şiddetin eş ve anneye göre daha az etkileyici olmasının babanın toplumsal rolüyle ilişkisi olabileceğini düşünebiliriz.
ŞİDDET FAİLLERİ VE MEKANLARI
Araştırma bulgularına dayanarak değişik şiddet türlerinin öne çıkan faillerini ve mekanlarını özetlersek:
- Eğitime engel olanlar: %78 babalar, %28 anneler.
- Gelire el koyanlar: %40 babalar, %18 eşler, %13 anneler.
- Aşağılayanlar / dışlayanlar: %31 yabancılar, %22 akraba-dışı tanıdıklar, %17 akrabalar, %14 babalar, %13 resmi görevliler (asker, polis)
- Sosyal medyada veya telefonla ısrarlı takip / rahatsız edenler: %82 yabancılar, %13 akraba-dışı tanıdıklar.
- Dövmek / öldürmekle tehdit edenler: %54 yabancılar, %14 akraba-dışı tanıdıklar.
- Dayak atanlar: %44 babalar, %28 yabancılar, %28 anneler, %12 eşler, %11 akrabadışı tanıdıklar, %9 resmi görevliler (asker, polis)
- Silahla yaralayanlar: %64 yabancılar, %13 akraba-dışı tanıdıklar
- İşkence yapanlar: %37 resmi görevliler (asker, polis), %26 eşler, %21 yabancılar.
- Nerede sözle sarkıntılık yapıldı? %86 sokakta, %15 okulda.
- Nerede cinsel tacize uğradı? %73 sokakta, %10 evde, %10 okulda.
- Nerede ayrımcılığa uğradı? %48 sokakta, %28 okulda, %26 karakol, adliye, hastane gibi kamu kurumlarında, %21 işyerinde.
Şiddet mağdurları:
a) Ev içinde öncelikle babalarından, sonra da annelerinden, ağırlıkla eğitime engel olma, gelire el koyma ve dayak gibi şiddet türlerine maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.
b) Eşlerin fail olarak öne çıktığı şiddet türleri gelire el koyma, dayak ve işkencedir.
c) Yabancılar ve akraba-dışı tanıdıklar daha çok aşağılama / dışlama, sosyal medya / telefon ile rahatsız etme, dövme / öldürme tehdidi, silahla yaralama gibi şiddet türlerinin öncelikli failleri olarak ortaya çıkmışlardır.
d) Resmi görevlilerin fail olarak belirtildiği şiddet türleri, işkence, aşağılama / dışlama ve dayaktır.
e) Sözlü sarkıntılık, cinsel taciz ve sosyal kimliğe yönelik ayrımcılığa öncelikle maruz kalınan mekân sokaklardır. Sokağı okul izlemektedir.
f) Cinsel taciz mağduru olanların %10’u bu tacize evde uğradıklarını belirterek, kapılarına gelen hiç tanımadıkları bir anketöre, muhtemel bir insest durumuna ya da kocalarının fail olduğu bir taciz durumuna işaret etmişlerdir. Bu oranın 55 milyonluk yetişkin nüfus içindeki karşılığı 165.000 kişidir. Bu sadece 18 yaş üstü yetişkin sayısıdır ve o kesim için bile ev-içi cinsel taciz mağdurlarının gerçek sayısının çok daha fazla olduğunu tahmin etmek mümkündür. 18 yaş altını ve konuşmayanları da düşündüğümüzde ev-içi cinsel taciz mağduru sayısının bir milyonun üzerinde olması çok muhtemeldir.
HANGİ SOSYAL KONUMLAR HANGİ ŞİDDET TÜRÜNE KARŞI DAHA KIRILGAN?
Şiddet türleri toplumda oldukça yaygın olarak görülse de her bir şiddet türünün daha fazla görüldüğü sosyal konumları saptamak durumun daha net fotoğrafını çekebilmek ve daha etkin sosyal politikalar geliştirmek açısından oldukça önemlidir. Kısaca özetlersek:
Eğitimin engellenmesi riski:
- Kadınlarda erkeklere göre %70 daha fazla.
- Hayat tarzı Modernden Geleneksel Muhafazakâra ve Dindar Muhafazakâra doğru geçtikçe artıyor.
- Dindarlaşma düzeyi arttıkça artıyor.
- Eski kuşaklarda daha yüksek.
Gelirine / parasına el konması riski:
- Eğitim düzeyi azaldıkça artıyor.
- Babanın eğitim düzeyi azaldıkça artıyor.
- Evli olmayanlarda, evlilere göre 2,7 kat daha fazla.
- Gençlerde daha az.
Aşağılanma / dışlanma riski:
- Evli olmayanlarda, evlilere göre 1,7 kat daha fazla.
Sosyal medya / telefonla rahatsız edilme riski:
- Kadınlarda %30 daha yüksek.
- Evli olmayanlarda %70 daha yüksek.
Dövülmekle / öldürülmekle tehdit edilme riski:
- Erkeklerde 1,5 kat daha yüksek.
- Evli olmayanlarda 2 kat daha yüksek.
- Dindarlık düzeyi azaldıkça artıyor.
Dayak yeme riski:
- Kürtlerde Türklere göre 1,6 kat daha yüksek.
- Erkeklerde kadınlara göre 1,7 kat daha yüksek.
- Evli olmayanlarda evlilere göre 1,4 kat daha yüksek.
- Kalabalık hanelerde yaşayanlarda daha yüksek.
- Gelir düzeyi arttıkça artıyor.
Ateşli / ateşsiz silahla yaralanma riski:
- Erkeklerde kadınlara göre 6,8 kat daha yüksek.
- Kürtlerde Türklere göre 1,8 kat daha yüksek.
- Hayat tarzı dindarlaştıkça artıyor.
İşkenceye maruz kalma riski:
- Modern hayat tarzına sahip olanlarda olmayanlara göre %83 daha fazla.
Sözle sarkıntılık / laf atılma riski:
- Kadınlarda erkeklere göre %72 daha yüksek.
- Eğitim düzeyi arttıkça artıyor.
- Babanın eğitim düzeyi arttıkça artıyor.
- Evli olmayanlarda evlilere göre 1,9 kat daha yüksek.
- Yaşanılan yer köyden metropole doğru geldikçe artıyor.
- Dindarlık düzeyi azaldıkça artıyor.
- Hayat tarzı modernleştikçe artıyor.
- Gençlerde artıyor.
Cinsel tacize maruz kalma riski:
- Kadınlarda erkeklere göre %86 daha fazla.
- Evli olmayanlarda evlilere göre 2 kat daha fazla.
Sosyal kimlik nedeniyle ayrımcılığa / baskıya maruz kalma riski:
- Kürtlerde Türklere göre 3,1 kat daha yüksek.
- Alevilerde Sünnilere göre 3,7 kat daha yüksek.
- Eğitim düzeyi arttıkça artıyor.
- Dindarlık düzeyi azaldıkça artıyor.
- Hayat tarzı modernleştikçe artıyor.
Bütün şiddet türleri birden düşünüldüğünde şiddete maruz kalma riskinin %44’ünü aşağıdaki 5 değişkenle açıklamak mümkün görünüyor (ağırlık sırasıyla):
- Evli olmamak
- Kürt olmak
- Kadın olmak
- Dindar olmamak
- Alevi olmak
Bu beş sosyal konumu Türkiye’de şiddetle en fazla hırpalanan sosyal konumlar olarak nitelendirmek mümkün. Bu toplumsal kimliklerin üst üste bindiği bireylerde şiddete maruz kalma riskinin katlanarak artabileceğini belirtmek gerekir.
Bu bulguların her biri daha ileri analizlerle irdelenmeli ve başka benzer çalışmalarla geliştirilmelidir. Ancak, şimdiden şunu söylemek mümkün:
Türkiye’nin toplumsal barış temelinde demokratik bir zemin kurabilmesi, mağduriyet yaratmayan ve geleneksel mağduriyetleri tamir edebilen bir sosyo-politik sistem geliştirebilmesinden geçiyor. Bu sebeple, bu raporda irdelenmeye çalışılan şiddet ve mağduriyet dinamiklerini iyi anlamak ve bunları giderme yolunda politikalar geliştirmek Türkiye için hayati önem arz ediyor.