Editörün Önsözü: Psikanalizde İlişkisel Kavramlar

 

Psikanaliz/Psikoloji dizimizin ikinci kitabıyla son yirmi yılda en hızlı gelişen psikanaliz ekolü olan ilişkisel psikanaliz üzerine Türkçedeki ilk kitabı yayınlamış oluyoruz. İlişkisel psikanalizi Türkçeye kazandırırken işe bu ekolün en önde gelen ismi olan Stephen A. Mitchell’in kapsamlı bir kavramsal bir çerçeve çizdiği Psikanalizde İlişkisel Kavramlar eseriyle başlayarak Türkçe okuyuculara bu ekole dair bir ilk rehber sunmak istedik.

Stephen A. Mitchell

Stephen A. Mitchell (1946-2000), oldukça erken sayılabilecek bir yaşta (54), bir kalp krizi sonucu ölmesine rağmen çağdaş psikanalize çok önemli ve değerli katkılarda bulunmuştur. Mitchell’ın hayat hikayesinden kısaca bahsedecek olursak [1] :

1946’da New York’ta politik ve entellektüel ilgileri olan Musevi bir aileye doğar, New Jersey’de büyür. Kendisini en çok etkilemiş olan dayısı, McCarthy yıllarını saklanarak geçirmiş olan bir komünisttir. Okul hayatı boyunca oldukça başarılı bir öğrenci, iyi bir sporcu ve piyanisttir. Yale Üniversitesi’ne kabul edilir.  Psikolojiye ilgi duyar ama deneysel psikoloji Mitchell’ı sıkar ve özel bir disiplinler-arası (tarih, edebiyat, sanat, felsefe) programdan lisans derecesini alır. Yale’de felsefe doktorasına da kabul edilir, ama o New York Üniversitesi’nde o zaman psikanalitik ağırlıklı bir eğitim veren klinik psikoloji doktora programına başlamayı tercih eder. 1968 ve sonrasının politik heyecanını New York’ta yaşar. 1972-77 arasında yine New York’taki William Alanson White Institute’ta psikanaliz eğitimi alır. Bu enstitü, H.S. Sullivan, Clara Thompson ve Erich Fromm tarafından kurulmuştur ve Kişilerarası Psikanalizin en önde gelen eğitim kurumudur. Mitchell, iki kez psikanalizden geçer: İlki divanda klasik bir analistle (Richard Mulliken), ikincisi yüz yüze bir White Enstitüsü analistiyle (Milt Zaphiropoulos). Her ikisini de değerli deneyimler olarak görür.[2]

Mitchell’ın ilk teorik pırıltıları, psikanalizin eşcinsellik konusundaki geleneksel muhafazakar yaklaşımını radikal bir şekilde eleştirdiği erken dönem makaleleri nde görünür. [3] Bu makaleler, psikanalizin eşcinsellikle ilgili teorik ve kurumsal konumunu değitirmesi yolunda güçlü bir katkı sunarlar. Mitchell, bütün metinlerinde sadece psikanaliz içinden konuşmaz; felsefe, siyaset bilim ve edebiyat alanlarındaki donanımı analizlerini oldukça zenginleştirir.

1976’da Margaret Black ile evlenir. Black, Mitchell’ın meslekdaşıdır, o da klinik psikolog ve psikanalisttir. Bu evlilikten, 1983 ve 1986’da iki kız çocuğu ve 1995’de Freud and Beyond [4] doğar. Bu kitap yayımından itibaren en çok satan psikanaliz kitapları listesinden inmez (ve bizim dizimizin de yayın programında yer almaktadır). Mitchell’ın psikanaliz camiasında yıldızının parlaması, 1983 yılında Jay Greenberg ile birlikte yayınladıkları Object Relations in Psychoanalytic Theory [5] başlıklı kitapla olur. Greenberg ve Mitchell, bu kitapta bütün psikanaliz ekollerini dürtü- ve ilişki-temelli olmak üzere iki sınıfa ayırıp, ayrıntılı olarak tartışırlar ve devrimci bir yeni harmanlama yaparlar. Bu kitap, kısa zamanda çağdaş bir klasik olarak kendini kabul ettirir. Mitchell 1988’de, elinizde Türkçe çevirisini tuttuğunuz, Relational Concepts in Psychoanalysis’i[6] yayınlayarak, Freud’un klasik dürtü modeline alternatif olarak, kendisinden önce gelen değişik ilişki-temelli teorisyenleri eleştirel ve seçici bir şekilde sentezleyerek İlişkisel Psikanalizin genel kavramsal çerçevesini çizer. Bu kitapla birlikte Mitchell, genel olarak ilişkisel olarak tanımlanan psikanalitik damarın entellektüel lideri konumuna gelir. Bu liderlik konumuna dair iki gelişmeyi not etmek gerekir: İlki, emsalleri arasında en özgün psikanalitik eğitim kurumu sayılabilecek olan New York Üniversitesi Doktora-sonrası Psikanaliz Programı’nda, o zamana kadar psikanalist adayları Freudçu (klasik psikanaliz) ve Sullivancı (kişilerarası psikanaliz) iki kulvardan birini seçip eğitimlerini alırlarken, Mitchell ve arkadaşlarına, her iki kampın tutuculuğundan uzak üçüncü bir (ilişkisel) kulvar kurma imkanı verilir. İkincisi, 1991’de Mitchell ve arkadaşları (Lewis Aron, Philip Bromberg, Emmanuel Ghent ve Adrienne Harris), değişik teorik yönelimlerden psikanalistlerin canlı tartışmalar yaptığı, Psychoanalytic Dialogues isimli önemli bir periyodik dergiyi çıkarmaya başlarlar.

Mitchell, bağımsız psikanaliz eğitim kurumlarının/programlarının geliştirilmesi için de ciddi katkılar sunar. Buradaki bağımsız vurgusu önemlidir, zira Uluslararası Psikanaliz Birliği (IPA) ve  Amerikan Psikanaliz Birliği, uzun yıllar psikiyatrların egemenliğinde kalmış ve Freud’un vasiyetinin aksine,[7] klinik psikologlar gibi diğer ruh sağlığı çalışanları uzun yıllar bu kurumlardan dışlanmışlar ve onlar da çareyi IPA tarafından tanınma derdi olmayan bağımsız enstitüler kurmakta bulmuşlardı.[8] Mitchell, ABD’deki bir çok bağımsız psikanaliz enstitüsünün güçlenmesi ve yenilerinin kurulması için katkı sunar. Amerikan Psikoloji Birliği (APA) içinde Psikanaliz Bölümü’nün (39 nolu bölüm) kurulmasında etkili olur. Kendisi ve doğrudan eğitim verdiği iki psikanaliz enstitüsü (White ve New York Üniversitesi), IPA üyesi değillerdir. Mitchell, IPA’ın üye olma davetini, “öğrencilerini üye olarak kabul etmeyen kurumun üyelik davetini kabul edemeyeceğini” bildirerek  reddeder. Mitchell’in resmi psikanaliz ortodoksisinin dışında kalma tercihi, resmi psikanalizin bazı parçalarının Mitchell’la bağlantı kurmasına engel olmaz. Resmi çizgiye yakın duran bazı psikanalitik dergiler (Psychoanalytic Quarterly ve Journal of American Psychoanalytic Association gibi), Mitchell ve diğer ilişkisel yazarlara kapılarını açar ve diyaloğu teşvik eder. International Journal of Psychoanalysis, ilk kez IPA üyesi olmayan birini, Mitchell’ı, Kuzey Amerika Yayın Kurulu’na alır.

Mitchell, 1993’de yayınlanan Hope and Dread in Psychoanalysis‘de[9] hastanın ihtiyaçları, öznellik/nesnellik, çoğul/tekil benlikler ve sahicilik gibi psikanalitik teoride kritik bazı sorunsalları açımlar. 1997’de yayınlanan Influence and Autonomy in Psychoanalysis‘de[10] psikanalitik tekniğin temel ikilemlerini ele alır. 1999’da, İlişkisel Psikanalizin diğer önemli ismi Lewis Aron ile birlikte bu yeni ekolü değişik boyutlarıyla çok sayıda yazarın makaleleriyle tartıştığı bir kitabı derler [11] (Bu önemli İlişkisel Psikanaliz makalelerinin derlendiği kitapların yayını Mitchell’ın vefatından sonra da devam eder).[12] 2000’de yayınlanan Relationality: From Attachment to Intersubjectivity’de[13] ağırlıkla Loewald, Fairbairn ve Bowly gibi önemli teorisyenlerin katkılarına dayanarak, hiyerarşik, çok-katmanlı  bir ilişkisellik modeli önerir.

Mitchell, ölümünden önceki yılda iki önemli projeyle uğraşır. İlki, romantik ilişkilerde sevgi ve tutku arasındaki zorlu gerilimi ele aldığı ve ölümünden sonra yayınlanacak olan Can Love Last? başlıklı kitaptır[14] (bu kitap, dizimizin üçüncü kitabı olarak yayınlanacaktır). İkincisi ise, Uluslararası İlişkisel Psikanaliz ve Psikoterapi Birliği’nin (International Association for Relational Psychoanalysis and Psychotherapy -IARPP) kuruluşudur. Mitchell, IARPP’nin kuruluş hazırlıklarının çoğunu tamamlar ama 2002’de New York’ta yapılacak olan kurucu-kongreyi göremeden aramızdan ayrılır. IARPP, ilişkisel genel bir çerçeveyi benimseyen değişik eğilimlerden (IPA üyesi veya değil) analist ve terapistlerin canlı bir platformu olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.[15]

Mitchell, kitaplarının yanısıra onlarca makale ile de psikanaliz alanına değerli katkılarda bulunmuştur.[16]

İlişkisel Psikanaliz

İlişkisel psikinalizle ilgili Türkçede yayınlanan ilk kitabın önsözünde bu ekolle ilgili özet bir harita sunmak faydalı olabilir.

Temel önermeleri

[İlişkisel psikanalizin, dürtü modeline göre daha özet bir konumlandırması için en alttaki tabloya bakılabilir. Bu tablo, “tablo” olması nedeniyle, kaçınılmaz olarak bir şematizmle maluldür; amacı, kapsamlı bir analizden ziyade, bazı temel eksenlere dair okuyucunun dikkatini çekmek ve merakını uyarmaktır].

 Dürtü yerine İlişkisellik

İlişkisel psikanalizin yekpare bir teori olmadığını ve kendi içinde geniş bir çoğulculuğa sahip olduğunu unutmadan, çoğu ilişkisel teorisyenin büyük ölçüde katıldığı bazı temel önermelerden bahsedilebilir.

Psikanaliz Freud’la başlamış ve günümüze kadar bir çok alt-ekole ayrılarak evrimleşmiştir. Freud’dan bu yana, bütün psikanalitik ekolleri birleştiren temel kabul,  insanın ruhsal yaşantısında en belirleyici role sahip olduğu düşünülen dinamik bir bilinçdışının varlığıdır. Bu temel önerme dışındaki Freud’un bütün teorik önermeleri Freud sonrasında ortaya çıkmış olan psikanalitik alt-ekollerin en az biri tarafından değişik biçimlerde ve derecelerde eleştirilmiş ve değiştirilmiştir. İlişkisel psikanaliz de dinamik bir bilinçdışının varlığını kabul eder, ancak bunun ötesinde Freud’un klasik psikanaliziyle paylaştığı ortak bir zeminin olduğunu söylemek oldukça zordur.

İlişkisel psikanalizin en radikal çıkışı, Freud ve çoğu ardılı için çok merkezi önemdeki dürtü kuramını reddetmesidir. Bütün versiyonlarıyla klasik ekolde, insan davranışının temel motivasyon kaynağı olarak biyolojik temelli ve yaşantı ile değişmeyen cinsel ve saldırgan dürtüler kabul edilirken; ilişkisel model, temel motivasyon kaynağı olarak insanın doğuştan getirdiği ilişki ihtiyacı/arzusunu görür. İnsanın diğer bütün arzuları ve itkilerinin (biyolojik kökenli olanlar dahil), ilişkisel bir bağlamda şekillendiğini savunur.

Bu vizyonda araştırmanın temel birimi, ayrı bir varlık olarak kendi arzuları dış gerçeklikle çatışan birey değil; içinden bireylerin çıktığı, ilişki kurmak ve kendilerini ifade edebilmek için savaş verdikleri etkileşim alanıdır. Arzu, daima ilişkisellik bağlamı içinde deneyimlenir ve arzunun anlamını tanımlayan da bu bağlamdır. Zihin, ilişkisel yapılanmalardan oluşur. Kişi ancak bu ilişkilerin, geçmişin ve geleceğin dokusu içinde anlaşılabilir. Analitik inceleme, bu ilişkilere ve onların içsel temsillerine katılmayı, bunları gözlemeyi, açığa çıkarmayı ve dönüştürmeyi gerektirir. Bu perspektife göre, figür daima dokunun içindedir ve dokunun iplikleri de (özdeşleşmeler ve içe alımlar yoluyla) daima figürün içindedir.[17]

Freud, zihni esas itibarıyla tekil olarak görür; kalıtsal, önceden yapılandırılmış, çalışması ve sevk edilmesi içerden gelen bir töz olarak. Freud’a göre zihin, içsel baskılar şeklinde ortaya çıkar. İlişkisel-model kuramları zihni, temel olarak ikili ve etkileşimli olarak görür; her şeyden önce, bu kuramlara göre zihin, diğer zihinlerle temas ve bağlantı aramaktadır. Psişik organizasyon ve yapılar bu etkileşimleri şekillendiren örüntülerden inşa edilmiştir.[18]

Bu görüşe göre, içkin olanın biçimlendirici olması zorunlu değildir; içkin olan deneyimi yürütmez ve şekillendirmez, fakat kendisi ilişkisel bağlam tarafından şekillendirilir. Zihin, anatomi ve fizyolojinin sağladıklarını kullanır, fakat bu beden parçalarının ve süreçlerinin anlamları, deneyimin temeldeki yapısı ve daha derindeki anlamları, ilişkisel kalıplardan türer; onların ötekilerle bağlantıları kurma ve devam ettirme çabasındaki rollerinden.

Dürtü modeli ile ilişkisel model arasındaki fark, biyoloji ile kültür, ya da beden ile sosyal çevre arasındaki farka denk değildir. Hem dürtü modeli, hem de ilişkisel model, biyoloji ve kültürle; beden ve sosyal çevreyle ilgili düşünceleri içerir. Farklı olan, bu faktörler arasındaki etkileşimi anlayış biçimleridir.[19]

İlişkisel-çatışma Modeli

Bu radikal kopuşa rağmen ilişkisel model, klasik yaklaşımdaki gibi çatışma-temelli bir modeldir. Dürtü modeli, dürtüler ve savunmalar arasındaki ve daha sonraki yapısal teori içinde de id, ego ve süperego gibi ruhsal failler arasındaki çatışmaya merkezi önem vermiştir.  Klasik modelden başka bir radikal kopuş olan, Kohut’un kendilik psikolojisinde ise gelişimsel-duraklama modeli önerilmiş ve çatışmanın önemi geri plana atılarak, psikolojik büyümenin ön koşulları olarak gelişimsel ihtiyaçların ifade edilmesi ve çevresel faktörlerin önemi vurgulanmıştır. İlişkisel model ise üçüncü bir yol önermektedir: İlişkisel-çatışma modeli.

Bu seçenek de dürtü modeli gibi insan deneyimindeki merkezî psikodinamik mücadelenin, güçlü arzular, istekler ve korkular arasındaki çatışmayı içerdiğini kabul eder. Fakat gelişimsel-duraklama modeli gibi zihnin temel parçalarının dürtü türevleri değil, ilişkisel gruplaşmalar olduğunu düşünür. İlişkisel-çatışma modelinde, merkezî psikodinamik çatışmalardaki karşıtlıklar; ilişkisel yapılanmalar, herhangi bir ilişkide kaçınılmaz olarak var olan çatışmalı tutkular; çeşitli önemli ilişkiler ve özdeşleşmeler arasında ister istemez birbirine zıt olan, birbiriyle rekabet eden iddialardır.[20]

Bebek Modeli: ‘Pasif alıcı’dan ‘aktif kurucu’ya

Psikanalizin içinden, kıyısından ve dışından yapılan katkılarla bugün artık biliyoruz ki insan canlısı doğumundan itibaren oldukça aktif bir ilişki arayışı içindedir; Freud’un ve klasik psikanalizin tahayyül ettiği gibi pasif bir alıcı değil. Bebeğin pasiflikten aktifliğe doğru evrimleştiğini varsayan çizgisel bir gelişim şeması yerine, bebeğin çevresiyle ilişkiselliğinin sürekli ve aktif bir şekilde yeniden örgütlenmesine dayanan bir gelişim modeli ön plana çıkmıştır.[21] Kendilik ve öteki temsillerinin oluşmasından önce, henüz bebeğin sembolizasyon kapasitesi gelişmemişken, doğumdan itibaren ilişki/etkileşim örüntülerinin bebeğin zihninde temsil edildiği gösterilmiştir.[22] Örneğin, bir iki haftalık bebekler diğer nesnelerle karşılaştırıldığında insan yüzüne karşı daha çok ilgi gösterirler. Ek olarak, parçalara ayrılmış ve karıştırılmış insan yüzü resimlerinden daha çok bütünlüğü olan insan yüzü resimlerine ilgi gösterirler.[23] Ayrıca bebeklerin, doğduktan sonraki 15 gün içinde annelerinin sesini, kokusunu ve yüzünü, yabancılarınkine göre tercih ettikleri; annesinin memesini emerken bile burnunun dibindeki memeye değil de daha uzaktaki annesinin yüzüne baktıkları; doğumdan sonraki birinci günde kendi seslerini ayırdedebildikleri; 3-4 aylıktan itibaren algılarına bağlı olarak beklentiler geliştirip, beklentilerine uygun eylemlerde bulunabildikleri; 2-3 aylıktan itibaren gelişkin bir hafızaya sahip oldukları ve negatif duygulanımın hatırlamalarını zorlaştırdığı; gelişkin bir zaman ve mekan algısı ile doğdukları; 3-4 aylıktan itibaren duygularını yüz mimikleriyle ifade edebildikleri ve karşılarındaki kişinin yüz ifadesinden ve ses tonundan duygusal durumuna dair çıkarımda bulunabildikleri; 3-5 aylıktan itibaren şematik modelleme yapabildikleri; algıladıkları verileri değişik algı kanalları arasında transfer edebildikleri; basit kategorileştirme becerisine sahip oldukları bir çok bilimsel çalışma sonrasında ortaya konmuştur.[24] Bütün bu bulgulara dayanarak psikanaliz alanında çığır açan araştırmaları yapan Daniel Stern[25] ve Beatrice Beebe[26] gibi klinisyen-araştırmacılar, anne-bebek ilişkisinin mikro-süreç analizleri üzerinden bebeğin doğumundan itibaren, yani sembolleştirme-öncesi evrede bile, oldukça zengin ve karmaşık bir zihni temsil kapasitesine sahip olduğunu; zihinsel olarak temsil edilenin de nesnelerden (ötekilerden) önce nesnelerle kurulan ilişki örüntüleri olduğunu; bebeğin duygulanımını sürekli olarak kendi içinde ve nesnesiyle ilişkisinde karşılıklı olarak düzenlediğini [regulation]; bu duygulanımı düzenleme/düzenleyememe ekseninin bebeğin ruhsal dünyasının zihni temsiller üzerinden yapılaşmasında temel belirleyen olduğunu; dolayısıyla bebeğin psikolojik örgütlenmesinin, klasik psikanalizin vazettiği kapalı bir sistemi öngören tek-kişilik bir paradigmayla anlaşılamayacağını göstermişlerdir. Bütün bu bulgulardan sonra psikanalizin klinik praksisinde de radikal ve ilişkisel bir dönüşüm mümkün hale gelmiştir.

Gelişim Teorisi

Freud’un psikocinsel gelişim teorisi oldukça çizgisel bir teoriydi. Bu teoriye göre, oral, anal, fallik, latent, genital dönemler şeklinde beş tane psikocinsel gelişim dönemi var ve insan canlısı doğumdan itibaren bu sırayla bu dönemlerden geçiyor. Her dönemin belli meseleleri, zorlukları var, onların aşılması lazım, başarılı bir şekilde aşılamazsa çocuk o döneme takılıyor (fixation) ve ileri yaşlarında o takıldığı döneme uygun psikopatolojiler sergiliyor. Bu teorinin, bütün zenginliğine rağmen, çizgisellik varsayımı ve cinsellik tek-boyutluluğu nedeniyle, çok daha karmaşık olan insan gelişimini basite indirgediği, gelişim psikolojisi ve gelişim psikopatolojisi alanlarında elde edilen bulgularla uyumlu olmadığını belirtmek gerekir. Bunun yerine, insan gelişiminin değişik kendilik sistemleri, örüntüleri, temsillerinin eşzamanlı olarak evrilen, birbirini etkileyen karmaşık bir ilişkisi olduğu görüşü oldukça ağırlık kazanmış durumdadır.[27]

Gelişim psikolojisi ve gelişim psikopatolojisi alanlarından gelen bir çok araştırmadan biliyoruz ki, klasik psikanalizin çizgisel ve indirgemeci determinizmi yerine, çoklu-sonuç [multifinality] ve eş-sonuç [equifinality] kavramlarını devreye sokmak gereklidir.[28] Genel sistem teorisinden ve karmaşıklık [complexity] teorisinden türetilmiş bir kavram çifti söz konusu olan. Konumuz bağlamında çoklu-sonuç, aynı evrede aynı/benzer yaşantılara maruz kalmış çocukların, hesaba katılması gereken başka binlerce faktör/yaşantı nedeniyle, ileride çok farklı tablolar sergileyebileceğini belirtir. Yine konumuz bağlamında eş-sonuç, aynı evrelerde farklı yaşantılara maruz kalmış çocukların, yine hesaba katılması gereken başka binlerce faktör/yaşantı nedeniyle, ileride aynı/benzer tablolar sergileyebileceğini belirtir. Bu kavram çifti, klasik psikanalitik yaklaşımın çizgisel ve indirgemeci psikocinsel gelişim teorisine büyük zorluk çıkarmaktadır. Ek olarak, çoklu-sonuç ve eş-sonuç açık-sistemlerde geçerli olan ilkelerdir. Kapalı-sistemlerde ise etki-tepki kuralı (“o olursa bu olur” gibi) geçerlidir. Mesele, sonuç olarak, insan canlısını açık bir sistem olarak mı yoksa kapalı bir sistem olarak mı kavramsallaştıracağımız sorusuna gelip dayanmaktadır. Klasik psikanalizin bu soruya cevabı nihai olarak “kapalı-sistem” olmuştur. Oysa insan gibi biyolojik ve sosyal olan her şeyin bir “açık-sistem” olduğuna dair elimizde yeterince teorik ve ampirik bulgu vardır. O yüzden, son zamanlarda, psikanalizi bir açık-sistem (ilişkisel) olarak kavramsallaştırmaya çalışanlar haklı olarak klasik psikanalizi “tek-kişilik-psikoloji” olmakla eleştirmektedirler.[29] Çoklu-sonuç ve eş-sonuç kavram çifti üzerinden kısaca belirtilen tarzda yeni bilgi yumaklarını içselleştirebilen yeni bir psikanalitik gelişim teorisi kurmak, psikanalizin önündeki devasa işlerden bir tanesidir. Bu konuda resmi psikanaliz dışındaki psikanalitik kuramcı ve araştırmacıların katkısıyla epeyce mesafe alındığı da söylenebilir.

Bir Mit Olarak Yansızlık

Öte yandan klinik teori açısından yine klasik anlamıyla Freud ve ardılları, tarafsız [neutral] kalabilen, ayna gibi durabilen, yalnızca hastanın kendisine aktardığını yansıtan bir analist, bir terapist tasavvur ederken, böyle bir şeyin mümkün olmadığı, çünkü analistin kendi öznelliğini askıya alabilmesinin mümkün olmadığı, bunun gayri-insani olduğu, psikanaliz içinde bile giderek artan biçimde kabul edilen bir olgu.[30]

Diğer önermeler

Tablodan da görülebileceği gibi, uzunca açıklanmaya girişilse bir önsöz makalesinin boyutlarını epeyce aşabilecek şekilde, başka bir çok eksende ilişkisel model, dürtü modelinden farklılık gösterir.  İlişkisel modelde, klasik ekolün tersine, aktarım ve karşı-aktarım bir içiçelik ilişkisi halinde ve analistle hastanın ortak yaratımı şeklinde ele alınırlar.[31] Karşı-aktarım, her zaman varolan, uygun bulunursa hastayla paylaşılabilecek, güçlü bir araç olarak görülür. Ancak terapi ilişkisi, sadece hastanın ve analistin geçmişlerinden bugüne aktardıklarını işaret eden aktarım ve karşı-aktarımla sınırlandırılmaz. Şimdi-ve-burada karşılaşmış iki somut insanın kurmuş oldukları gerçek ilişki de önemsenir. Dönüştürücü mekanizmalar açısından da, klasik ekolün “yorum üzerinden duygulanımsal içgörü edinilmesi”ne ek olarak, ilişkisel model, prosedürel hafıza üzerinden işleyen, “örtük ilişkisel öğrenme”[32] ya da “düzeltici duygusal yaşantı”[33] gibi mekanizmaları önemser. Yeni bir nesne olarak analistin işlevinin ve duygusal tutumlarının içselleştirilmesi kilit önemdedir.

İlişkisel Psikanalizin Öncülleri:

  • (Ferenczi)
  • British Bağımsız Nesne İlişkileri Ekolu (Fairbairn, Winnicott, Guntrip, Balint)
  • Kişilerarası Psikanaliz (Sullivan)
  • Kendilik Psikolojisi (Kohut)
  • Öznelliklerarası Psikanaliz (Storolow & Atwood)
  • Kendilik Psikolojisi üzerinden Bağlanma Kuramı (Stern, Beebe)
  • Feminist Kuram (Chodorow, Benjamin)
  • Kurgusalcılık (Constructivism)

Bu öncül katkılardan bazıları, Mitchell’in belirttiği gibi, Freud’un dürtü teorisine genel olarak bağlılıklarını sürdüren ve o teorik çerçeve içinden yazan, ancak eski çerçeve içinde yeni perspektifler geliştirmiş olan yazarlardan gelmiştir (örneğin Mahler). Bazıları ise, dürtü modeli diliyle yazan, fakat bütün anahtar kavramları ve temel yapısal elemanları yeniden tanımlayarak, büyük ölçüde ilişkisel bir anlayış geliştirmiş yazarlardan gelmiştir (örneğin Winnicott ve Loewald). Başka önemli katkılar ise, dürtü kuramı ile ilgilerini açıkça kesmiş olan yazarlardan gelmiştir (örneğin Sullivan, Fairbairn  ve Kohut).[34]

Kurucu isimler

Steven Mitchell, Jay R. Greenberg, Lewis Aron, Jessica Benjamin, Adrianne Harris, Donnel Stern, Neil Altman, Muriel Dimen, Irwin Hoffman, Thomas Ogden, Emmanuel Ghent, Jody Davies, Owen Renik, Ruth Stein, Nancy Chodorow, Stuart Pizer, Robert Stolorow, Jeremy Safran, Daniel Stern, Beatrice Beebe, James Fosshage.

Nerede? Nasıl? Ne zaman?

  • Başlangıç: New York, ABD
  • William Allison White Institute of Psychoanalysis[35]
  • New York University Postdoctoral Program in Psychoanalysis and Psychotherapy[36]
  • IPA üyesi olmayan Bağımsız Psikanaliz Enstitüleri
  • International Association of Relational Psychoanalysis & Psychotherapy – IARPP[37] (Kuruluş: 2001, New York)
  • ABD’de kısa zamanda neredeyse hegemonik psikanalitik ekol haline geldi. ABD dışında İtalya ve İsrail’de ciddi varlığı söz konusu. Diğer Avrupa ve Güney Amerika ülkelerinde giderek daha çok tanınıyor.
  • Kendi içinde epeyce çoğulcu ve sentezci
  • Anti-sekter, anti-otoriter, daha eşitlikçi, sosyo-politik ilgi düzeyi yüksek
  • Klinik psikolog ağırlığı belirgin

Dergileri/Yayınları

  • Psychoanalytic Dialogues
  • Relational Perspective Kitap Dizisi (The Analytic Press)

Temel Kitapları

  • Object Relations in Psychoanalytic Theory (Greenberg & Mitchell)
  • The Interpersonal World of the Infant: A View from Psychoanalysis and Developmental Psychology (Daniel Stern)
  • Relational Concepts in Psychoanalysis: An Integration (Mitchell)
  • The Bonds of Love: Psychoanalysis, Feminism, & the Problem of Domination (Benjamin)
  • Oedipus and Beyond: A Clinical Theory (Greenberg)
  • Freud And Beyond: A History Of Modern Psychoanalytic Thought (Mitchell & Black)
  • Relational Psychoanalysis: The Emergence of a Tradition (Der: Aron & Mitchell)
  • The Reproduction of Mothering: Psychoanalysis and the Sociology of Gender (Chodorow)
  • Psychoanalytic Treatment: An Intersubjective Approach (Stolorow, Brandchaft, & Atwood)
  • A Meeting of Minds: Mutuality in Psychoanalysis (Aron)
  • Relationality: From Attachment to Intersubjectivity (Mitchell)
  • The Present Moment in Psychotherapy and Everyday Life (Daniel Stern)
  • Relational Psychoanalysis, Vol. II: Innovation and Expansion (Der: Aron & Harris)
  • Influences & Autonomy in Psychoanalysis (Mitchell)
  • Infant Research and Adult Treatment: Co-constructing Interactions (Beebe & Lachmann)
  • Forms of Intersubjectivity in Infant Research and Adult Treatment (Beebe)
  • Relational Theory and the Practice of Psychotherapy (Wachtel)

 

Klasik Psikanalizin Dürtü Teorisiyle Özet Karşılaştırma

Karşılaştırma Alanları Dürtü/Çatışma Modeli

(Klasik Psikanaliz)

İlişki/Çatışma Modeli

(İlişkisel Psikanaliz)

Zeitgeist

(zamanın ruhu)

§ Newton (mekanik) fiziği

§ Termodinamik

§ Kuantum fiziği

§ Kaos teorisi

§ Dinamik sistemler kuramı

§ Karmaşıklık kuramı

Motivasyon § Biyolojik temelli cinsel ve saldırgan dürtüler

§ Dürtüler, yaşantı ile değişmezler; ‘anatomi kaderdir’ (Freud)

§ İlişki ihtiyacı/arayışı

§ Arzular ve itkiler ilişkisel bir bağlamda şekillenirler

Gelişim § Freud’un psikoseksüel gelişim teorisi oldukça çizgiseldir ve cinselliğe aşırı merkezi konum verir

§ Sırayla geçilen oral, anal, fallik, latent, genital dönemler

§ Her dönemin belli meseleleri başarılı bir şekilde aşılamazsa çocuk o döneme takılır (fixation) ve ileri yaşlarında o takıldığı döneme uygun psikopatolojiler sergiler

§ Bebek, pasif bir alıcı konumundan başlar ve giderek aktifleşir

 

§ Gelişim çizgisel değil.

§ İnsan gelişiminin değişik kendilik [self] sistemleri, örüntüleri, temsillerinin (veya değişik ilişkisellik modlarının) eşzamanlı olarak evrilen, birbirini etkileyen karmaşık bir ilişkisi olduğu görüşü oldukça ağırlık kazanmış durumda.

§ Çoklu-sonuç [Multifinality]

§ Eş-sonuç [Equifinality]

§ Açık sistem

§ Bebeğin çevresiyle ilişkiselliğinin sürekli ve aktif bir şekilde yeniden örgütlenmesine dayanan bir gelişim modeli

§ Duygulanım düzenlemesine [affect regulation] merkezi önem

§ Öz-düzenleme [self-regulation]

§ Karşılıklı düzenleme [mutual regulation]

§ Öz-örgütlenme [self-organization]

Analitik Çerçeve § Haftada 3-5 seans

§ 5+ yıl

§ Divan

§ Psikanalizle psikanalitik terapiler arasında keskin ayrım

 

§ Daha esnek

§ Çerçevedeki sınır geçişlerini (ihlallerini değil) kaçınılmaz görerek klinik malzemenin önemli bir parçası haline getirme

§ Psikanalizle psikanalitik terapiler arasındaki ayrım giderek silikleşiyor

§ Sıklık daha az olabilir

§ Divan şart değil

§ Bütünleşik (integrative) yaklaşıma daha açık

Yansızlık [Neutrality] § Yansız [neutral] kalabilen, ayna gibi durabilen, yalnızca hastanın kendisine aktardığını yansıtan bir analist/terapist tasavvuru

 

§ Yansızlık mümkün değil

§ Büyüklenmeci savunmacı bir yanılsama

§ Çünkü analistin kendi öznelliğini askıya alabilmesi mümkün değil

§ Gayri-insani

§ Yansız olamayız ama kendi öznelliğimizin olabildiğince farkında olabilir ve bunu terapötik amaçlarla kullanabiliriz

Analitik Tutum § Mesafeli

§ Entellektüel

§ Soğuk

§ Vakur

§ Steril

Görece daha:

§ Doğal

§ İçten

§ Sahici

Aktarım § Tekrarlayıcı zorlantı [Repetion compulsion]

§ Yer değiştirme [Displacement]

§ Dürtü kökenli ve psişe-içi

§ Geçmişten bugüne

§ İçsel olanı analistle şimdi-ve-burada etkileşimi üzerinden dış dünya ile ilişkilendirme (M. Klein)

§ + Savunma mekanizmaları (A. Freud)

§ Aktarım nevrozu

 

§ + Şimdiki bilinçdışı

§ Psişik gerçekliğin örgütleyicisi: Analizanın analitik ilişki deneyimini kurgulamak ya da asimile etmek için kullandığı birincil örgütleyici örüntüler ya da şemalar

§ Bireysel ya da ruhsal-içi değil

§ Bugünkü, süren analist-hasta ilişkisinden kökenlenen (ortak kurgu)

§ İki-kişilik aktarım/karşı-aktarım etkileşimi (Mitchell)

§ Tamamen çözülemez; bir dereceye kadar yumuşatılabilir

Karşı-aktarım § Freud’un klasik yaklaşımı

o   Analistin hastaya aktarımı

o   Analistin kendi içinde hemen çözerek aşması gereken bir engel

§ Heimann (1950)

o   Hastanın bilinçdışını anlamada önemli bir araç

o   Hastayla paylaşmak yok

 

§  Analist ve hastanın ortak yaratımı

§  Terapi çerçevesi için faydalı olacağı düşünülüyorsa, hastayla paylaşılabilir

§ Öznelliklerarası ve her zaman mevcut

§  Aktarım ve karşı-aktarım her zaman kopmaz biçimde bağlantılı

§ Karşı-aktarım Canlandırması [enactment]

o   Aktarım/karşı-aktarım boyutlarının birbirine kilitlendiği örtük anlar

o   Yansıtmalı Özdeşime benzer

o   Sözel olmayan boyutlar

Analitik Dönüşüm Mekanizmaları § Abreaksiyon

§ Yorum üzerinden içgörü (duygulanımsal)

§ Aktarım analizi

§ Tarihsel hakikat

 

§ Yeni bir ilişkinin rolü

o   Yeni bir nesne olarak analist/terapist

o   Terapistin işlevinin ve duygusal tutumlarının içselleştirilmesi

o   Düzeltici duygusal deneyim

o   Örtük ilişkisel öğrenme (Stern)

§ Prosedürel Hafıza

§ Aktarım/karşı-aktarım canlandırmaları

§ Yırtık tamiratı [rupture repairments]

§ Empati

§ Hastanın bütünleşmeye yönelik içsel güdüsü

§ Anlatısal hakikat

Kurumsal § Resmi psikanaliz

§ Ulusal enstitüler ve IPA

§ Muhafazakarlık dozu yüksek

§ Büyük ölçüde içe kapalı

 

§ Önemli ölçüde IPA-dışı, bağımsız yapılar

§ Daha esnek, özgürlükçü / devrimci

§ Kendi dışındaki gelişmelerle diyalog ve etkileşim arayan; entegrasyona elverişli

 

***

Dizimizdeki bütün çeviri kitaplarımız gibi bu kitap da meşakkatli bir çeviri süreci yaşadı. İlk tur çeviriyi Dr. Klinik psikolog İrem Anlı, daha uzun süren ikinci turu da Yüksek Lisans Programı mezunlarımızdan Uzm. Klinik psikolog Gülenbaht Algaç gerçekleştirdi. Daha sonra da düzeltiler için Cem Uçan devreye girdi. Her üçüne de özenli, özverili ve emek-yoğun çalışmaları nedeniyle teşekkür ederim.

Üçüncü kitabımız, yine Mitchell’ın Aşk Sürebilir mi?’sinde buluşmak dileğiyle…

 

Yrd. Doç. Dr. Murat Paker

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları Psikanaliz/Psikoloji Dizisi Yayın Yönetmeni

İstanbul Bilgi Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı Direktörü

 

Ekim 2009

 

 

[1] Berman, E. (2001). Stephen A. Mitchell (1946-2000). International Journal of  Psychoanalysis, 82:1267-1272.

[2] Rudnytsky, P. (2000). Interview with Stephen A. Mitchell. In Psychoanalytic Conversations. Hillsdale, NJ: Analytic Press, pp. 101-136.

[3] Mitchell, S. (1978). Psychodynamics, homosexuality, and the question of pathology. Psychiatry, 41:254-263.

Mitchell, S. (1981). The psychoanalytic treatment of homosexuality: Some technical considerations. International Review of Psychoanalysis, 8:63-80.

[4] Mitchell, S.A. & Black, M.J. (1995). Freud and Beyond: A History of Modern Psychoanalytic Thought. New York: Basic Books.

[5] Greenberg, J. & Mitchell, S.A. (1983). Object Relations in Psychoanalytic Theory. Cambridge, MA: Harvard Univ. Press.

[6] Mitchell, S.A. (1988). Relational Concepts in Psychoanalysis: An Integration. Cambridge, MA: Harvard Univ. Press.

[7] Freud, S. (1926). The question of lay analysis. Standard Edition 20:179-258.

[8] Richards, A.D. (1999). A. A. Brill And The Politics Of Exclusion. Journal of American Psychoanalytic Association., 47:9-28.

[9] Mitchell, S.A. (1993). Hope and Dread in Psychoanalysis. New York: Basic Books.

[10] Mitchell, S.A. (1997). Influence and Autonomy in Psychoanalysis. Hillsdale, NJ: Analytic Press.

[11] Mitchell, S.A. & Aron, L. (Der.) (1999). Relational Psychoanalysis: The Emergence of a Tradition. Hillsdale, NJ: Analytic Press.

[12] Aron, L. & Harris, A. (Der.) (2005). Relational Psychoanalysis, Vol. II: Innovation and Expansion. Hillsdale, NJ: Analytic Press.

Suchet, M., Harris, A., & Aron, L. (Der.) (2007). Relational Psychoanalysis, V. 3: New Voices. Hillsdale, NJ: Analytic Press.

[13] Mitchell, S.A. (2000). Relationality: From Attachment to Intersubjectivity. Hillsdale, NJ: Analytic Press.

[14] Mitchell, S.A. (2003). Can Love Last? The Fate of Romance over Time. New York: W.W. Norton & Co.

[15] http://www.iarpp.org/html/index.cfm

[16] Mitchell’ın herkesin erişmine açık bazı makalelerini okumak için: https://www.wawhite.org/Journal/mitchell.htm

[17] Mitchell (1988). Agy. (Bu kitapta s.3).

[18] Mitchell (1988). Agy. (Bu kitapta s.3-4).

[19] Mitchell (1988). Agy. (Bu kitapta s.4).

[20] Mitchell (1988). Agy. (Bu kitapta s.10).

[21] Sameroff, A. (1983), Developmental systems: Contexts and evolution. Mussen’s Handbook of Child Psychology, Vol. 1 (Der. W. Kessen) içinde (s.237-294). NY: Wiley.

[22] Beebe, B., Lachmann, F.M., Jaffe, J. (1997). Mother-infant interaction structures and presymbolic self and other representations. Psychoanalytic Dialogues, 7: 133-182.

[23] Pascalis, O., de Schonen, S., Morton, J., Deruelle, C., & Fabre-Grenet, M. (1995). Mother’s face recognition by neonates: A replication and an extension. Infant Behavior and Development, 18(1): 79-85.

Valenza, E., Simion, F., Cassia, V.M., & Umiltà, C. (1996). Face preference at birth. J Exp Psychol Hum Percept Perform, 22(4): 892-903.

Beebe, B. & Lachmann, F. (1994), Representation and internalization in infancy. Psychoanalytic Psychology, 11:127-165.

[24] Aktaran: Beebe, B., Lachmann, F.M., Jaffe, J. (1997). Agy.

[25] Stern, D. N. (1985). The Interpersonal World of the Infant. New York: Basic Books.

[26] Beebe, B. & Stern, D. N. (1977), Engagement-disengagement and early object experiences. Communicative Structures and Psychic Structures (Der. N. Freedman ve S. Grand) içinde (s.35-55). New York: Plenum Press.

[27] Stern, D. N. (1985). Agy.

[28] Cicchetti, D. & Rogosch, F. A. (1996). Equifinality and multifinality in developmental psychopathology. Development and Psychopathology, 8: 597-600.

[29] Aron, L. (1990). One Person and Two Person Psychologies and the Method of Psychoanalysis. Psychoanalytic Psychology, 7:475-485.

Ghent, E. (1989). Credo—The Dialectics of One-Person and Two-Person Psychologies. Contemporary Psychoanalysis, 25:169-211.

Spezzano, C. (1996). The Three Faces of Two-Person Psychology: Development, Ontology, and Epistemology. Psychoanalytic Dialogues, 6:599-622.

[30] Mitchell, S. (1993). Agy.

Ogden, T. H. (1994). The analytic third: working with intersubjective clinical facts. International Journal of Psychoanalysis, 75:3-19.

Stolorow, R. & Atwood, G. E.B, Randchaft, B. & Atwood, G. (1987). Psychoanalytic Treatment: An Intersubjective Approach. Hillsdale, NJ: Analytic Press.

[31] Aron, L. (1990). Agy.

[32] Stern, D.N. ,Sander, L.W. , Nahum , J.P.,  Harrison , A.M., Lyons-Ruth , K., Morgan , A.C., Bruschweilerstern, N. & Tronick, E.Z. (1998). Non-Interpretive Mechanisms in Psychoanalytic Therapy: The ‘Something More’ Than Interpretation. International Journal of Psychoanalysis, 79:903-921.

[33] Alexander, F. & French, T. M. (1946). Psychoanalytic Therapy: Principles and Application. New York: Ronald Press.

Wallerstein, R.S. (1990). The Corrective Emotional Experience: Is Reconsideration Due? Psychoanalytic Inquiry, 10:288-324.

[34] Mitchell (1988). Agy. (Bu kitapta s.2-3).

[35] http://www.wawhite.org/home/home.htm

[36] http://postdocpsychoanalytic.as.nyu.edu/page/home

[37] http://www.iarpp.org/html/index.cfm

 

***

 

Kitabın Künyesi

 

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları

Psikanaliz/Psikoloji Dizisi: 2

 

Dizi Yayın Yönetmeni:    Murat Paker

 

Bu kitabın:

Editörü:                               Murat Paker

Yazarı:                                  Stephen A. Mitchell

Özgün Başlık:                     Relational Concepts in Psychoanalysis : An Integration

Özgün Basım:                     1988

Türkçe Çeviri:                    Gülenbaht Algaç, İrem Anlı (İngilizce özgün basımdan)

Düzelti:                                Cem Uçan

Yayın Yılı:                            2009

 

***

Dizi No 2

(2009) Psikanalizde İlişkisel Kavramlar: Bir Bütünleşme (Stephen A. Mitchell) (çev. Gülenbaht Şentürk-İrem Anlı)

Özgün Eser: Stephen A. Mitchell (1988). Relational Concepts in Psychoanalysis An Integration. Cambridge: Harvard University Press.

İçindekiler ve Önsöz

Çağdaş psikanaliz kuram ve pratiğiyle uğraşanlar mutlaka şu sorularla karşılaşırlar: Geniş yelpazedeki farklı psikanalitik okulların ve geleneklerin birbiriyle ilgisi nedir? Birbirleriyle uyumlu mudurlar? Bu sorular, yeni başlayan bir aday için olduğu kadar en deneyimli kuramcı ve klinisyen için de sorulması gereken sorulardır. Psikanalitik okulların gelişen heterojenliğiyle uğraşan en popüler iki yaklaşım, geri kalanları dışlayarak tek bir kuramı benimsemek veya bütün kuramları onları genişçe kuşatacak bir eklektizmin içinde tutmaktır. Tek-kuram yaklaşımının avantajı, onun devamlılığı ve basitliğidir; dezavantajı, zenginliğin kaybedilmesidir. Eklektizmin avantajı, onun kapsayıcılığıdır; dezavantajı ise kavramsal titizliğinin olmayışıdır.

Stephen A. Mitchell, Psikanalizde İlişkisel Kavramlar: Bir Bütünleşme kitabında psikanaliz kuramı ve pratiğine, tek-kuram ve eklektizm yaklaşımlarından farklı bir üçüncü yaklaşım öneriyor. Seçici bütünleşme olarak adlandırılan bu yaklaşımda, farklı kuram ve gelenekler, bazı konularda birbiriyle bağdaşarak, bazı konularda birbirini dışlayarak, analitik alanı zenginleştiren değerli katkılar sunuyor. Yazarın Jay Greenberg ile birlikte ilişkisel model olarak adlandırdıkları bu yaklaşım, bir dizi önermeden türemiş kuramlar kümesini kapsıyor. Bu kitap, bütünleştirici bir ilişkisel yaklaşımla psikanalitik araştırmanın, cinsellik, erken dönem gelişim, fantezi ve yanılsama, devamlılık ve değişim gibi temel alanlarında bir birleşmeyi amaçlamaktadır.

Harika bir kitap. Mitchell, psikanalizin paradigma kaymasına uğradığını gösteriyor. Bu yeni paradigmada psikanalitik çalışmaların odağı, dürtülerden kişilerarası etkileşime kayıyor. Yazar, Bowlby, Klein, Winnicott, Fairbairn, Kohut ve di€erlerinin çalışmalarını ilişkisel kavramlarda biraraya getiriyor. Psikanaliz kuramında öncü olan bu çalışma, zevkli bir okuma sunuyor.   C. R. Whyte, British Journal of Psychiatry

Sullivan, Klein, Winnicott, Loewald, Schafer, Kohut, Kernberg, Gedo ve Pine gibi neo-Freudçu kuramcıları kapsamlı bir şekilde ele alan iyi hazırlanmış bir çalışma. En önemlisi Mitchell’in bu çalışması Freud’dan sonra psikanalitik kurama tutulan çağdaş bir ışık ve temel bir metin.   Choice

Okurlar, Mitchell’in kitabıyla ilişkisel düşüncenin psikanalitik kuram ve pratiğindeki önemini görecektir. Düşünce ilham eden bir çalışma. Ayrıca Mitchell, akıcı anlatımı ve öykü örnekleriyle zengin bir okuma deneyimi sunuyor.   American Journal of Psychiatry